30 Mart 2010 Salı

GÜNAYDIN BAHAR



Günaydıııııınnnn! Artık uyanıııııınnnnn!” Toprağın hemen altında, filizlerinin arasında uyuyan kardelen yavaşça gözlerini açıp kıpırdanmış. “Neler oluyor? Kim vuruyor toprağa?” “Ben minik çimenim dostum, uyan artık.” “Minik çimen mi? Sen uyandın mı?” “Elbette dostum. Uyan artık, uyku zamanı geçti.” “Sen uyandıysan ben çok bile uyumuşum demektir,” demiş kardelen ve minik başını toprağın üzerine doğru uzatmaya başlamış. Zaten başını kaldırır kaldırmaz sabırsızlıkla kendini bekleyen minik çimenlerle karşılaşmış. Özlemle kucaklaşmışlar. Nemli topraktan başını çıkarması kolaymış. Ama üzerlerini kalın bir yorgan gibi kaplayan kar tabakasını nasıl delecek, yeryüzüne nasıl çıkacakmış? “Biliyorum sen cesur bir kardelensin,” demiş minik çimen. “Bizlerin, artık uyanan tüm bitkilerin de tek umudusun. Bunu başarabilirsin! Yapacağın tek şey yılmadan gökyüzüne doğru yükselmek. Bu kar tabakasının artık çok kalın olduğunu sanmıyorum. Yukarıdaki güneşi hissedebiliyorum. Artık bizim zamanımız geliyor. İlkbahar geliyor, inan bana. Çıkıp bakman gerek. İlkbahar güneşinin gökyüzündeki yerini alıp almadığını öğrenmemiz gerek… Bunu da bir tek sen yapabilirsin.” Kardelen fazla nazlanmamış. Derin bir nefes almış ve küçük vücudunu yukarıya doğru yükseltmeye başlamış. Gerçekten de hiç zor olmamış. Kısa bir süre sonra kardelen birden başının kar tabakasının üzerine çıktığını fark edivermiş. “Ne kadar güneşli burası,” diye seslenmiş çimenciklere. “Gökyüzü ne kadar mavi.” Kardelenin sevinç çığlıklarını duyan yalnızca küçük çimenler değilmiş. Gökyüzünde bahar sıcağını çevresine yaymaya çalışan güneş de duymuş. Bu sevinç çığlıkları, artık kışın bittiğini, yeşil bitkilerin, renk renk çiçeklerin boy vereceği günlerin geldiğini de müjdeliyormuş. Güneş sesini duyduğu beyaz çiçekli minik kardelene gülümsemiş. Güneş gülümseyince hava da ısınır, öyle değil mi? İşte kardelenin çevresindeki karlar bu yüzden hızla erimeye başlamış. Kısa bir süre sonra, erken uyanan iki küçük çimen kendilerini güneşin altında buluvermişler. Gökyüzündeki güneş onlara gülümsüyormuş. Kardelen de bembeyaz çiçeğiyle güneşi selamlıyormuş. Herkesin özlemle beklediği bahar işte böyle gelmiş…

26 Mart 2010 Cuma

ARSIZ



Oradaydım, evet gıcır gıcır paketinde hiç dokunulmamış. içi sıvı dolgulu egzotik aromalı sakızdım.Gördün beni karşı koyamadın hızlıca paketimi açtın ağzına attın, çiğnedin çiğnedin ve patlattın.
ARSIZSIN HAYAT! tadıma baktın ve beni yere attın

25 Mart 2010 Perşembe

SAHİPSİZSİNİZ!




Oben Budak ın bugünki yazısını okuduktan sonra bunu yazmaya karar verdim.Her gün etrafımızda görüp belkide çoğu zaman yaşamın kargaşasından farkına varmadığımız hayvanlar aslında bir çok zorlukla karşı karşıya. Farkında olmadan aslında çoğumuzun evinin bir objesi oluyorlar eve uygun hayvan alımları yadsınamayacak kadar çok, ve tabi ki hazin son yapılan değişikliğe uymayan hayvanlar kendini en yakın konteynırın yanında buluyor kendini.İşte böyle hayvanların azalması olanlara da yardım edilebilmesi için güzel bir site kurulmuş sahipsizsiniz.com belki petshoplardaki kadar ihtişamlı gözükmüyorlar ama en az onlar kadar sevilmeye muhtaçlar.Sen de bunca hayattaki kötülüğe inat evrene iyi bir şeyler atmak istersen sana fırsat siteye gir ve içinden gelen şeyi yap belkide bir şeyler değişir ne dersin?

23 Mart 2010 Salı

ŞIK





Bana eğer güzel başarılı illistrasyon nedir diye sorsan sana Carine Brancowitz derim.
Kullandığı renkler çizgiler çok başarılı ve insanı içine çekiyor. Sence de çok şık durmuyor mu ?

20 Mart 2010 Cumartesi

YOKSA SİZ HALEN VOGEU MU OKUYORSUNUZ?



DİLLER ARASI KAYNAŞMANIN SINIRLARININ YENİDEN BELİRLENDİĞİ BİR ANLATIMLA, GENÇ BİR EKİBİN PRO-MATÖR DURUŞUYLA, KONULARIN SUYUNUN ÇIKARILMADIĞI TARZIMIZLA, HERKESİ KUCAKLAMAYAN AMA MUTLAKA ÖPEN BİR DERGİ İÇİN ÇALIŞIYORUZ. XOXO İŞTE BU NOKTADA KENDİ LİMİTİNİ BELİRLEMİŞ OLUYOR.

İşte bu sözlerle merhaba dedi XOXO bize. Uzun zamandan beri keyifle okuduğum bitmesin diye gayret gösterdiğim bir dergi oldu kendisi =)
İlk sayısının kapağını Yağmuz Kızılok un çektiği XOXO eminimki adından hep söz ettiricek ve ufkumuzu açıcak.Yurt dışı bağlantıları, Moda, Müzik, Sanat, Tasarım haberleriyle Türkiye de rakipsiz bir dergi oldu bence üstelik ÜCRETSİZ.
Bir çok noktadan temin edebileceğiniz XOXO'yu cihangir Cuppa da ve Otto larda bulabilirsiniz.

12 Mart 2010 Cuma

ALL DAY I DREAM ABOUT SNEAKERS





All Day I Dream About Sneakers Adidas'ın çok beğendiğim bir çalışması sizinle de paylaşmak istedim. Yaratılan heykel modellerle tasarlanmış bu çalışma için sınırlı sayıda bir de kitap basılmış tabi ki ülkemizde mevcut olmayan bu kitaptan görüntüleri bulabildiğim kadarıyla ekledim.Ayrıca bu kitaba pdf olarak ulaşmak isterseniz şuradan ulaşabilirsiniz =))

11 Mart 2010 Perşembe

Demet Akalın’ın ev ödevini yaptım



Az önce Can Dündar'ın bugünki Milliyet gazetesinde bir haberini okudum sizlede paylaşmak istiyorum ne zamanki milli unsurlarımızı tabu olarak zoraki benimsetmeye çalışmazsak o zaman adam oluruz bence siz ne düşünüyorsunuz ? İşte o yazı;

Hani Demet Akalın, Bodrum konserinde pot kırıp seyirciye “Abi ne moron moron bakıyosunuz? Diyarbakır’dan mı geldiniz?” demişti ya...
Diyarbakırlıların suç duyurusunu mahkeme inceledi: “Akalın’ın halkı aşağılama niyeti olmadığına” hükmetti.
Ve ona bir tedbir cezası kesti:
“İstiklal Marşı’nın sözlerini el yazınla bir kâğıda yaz. Marş hakkında da 5 sayfa yorum yap.”
Akalın cezaya hem şaşırmış hem sevinmiş.
“Düşünce çok hoşuma gitti” diyor:
“İstiklal Marşı’nı okul yıllarımdan ezbere bilirim. Söylendiği zaman da her zaman saygı gösteririm. Hemen yazmaya başladım. Yazarken çok keyif aldım. Yorum için ise uzun bir zaman ayırdım.”
Akalın’ın zamanı kıymetlidir. Ben onun yerine bir şeyler karalamaya çalıştım. Umarım makbule geçer:
* * *
“Sayın mahkeme heyeti,
Bodrum’da söylediğim ve sonradan pişman olduğum laflara karşılık ‘tedbiren’ İstiklal Marşı’nı yazıp yorumlama yükümlülüğüyle cezalandırıldığımı öğrenmiş bulunuyorum.
Ve açıkçası, o günden beri, bir konserde ağızdan kaçmış laflarla, marş yazıp yorumlama cezasının ne ilgisi olduğunu çözmeye çalışıyorum.
Özelde siz değerli hâkimler, genelde Türkiye’yi yönetenler, bu ülkenin milli marşını bir falaka sopası olarak kullanmaktan ne zaman vazgeçeceksiniz acaba?
Hangi devlet, ulusunu ulusal marşıyla cezalandırır ki?
* * *
Geçenlerde Yaşar Okuyan’ın 12 Eylül dönemi Mamak Cezaevi anılarını dinledim:
“Bizi eksi 20 derecede dışarı çıkarıp 30 defa üst üste İstiklal Marşı söyleterek terbiye etmeye çalıştılar” diyordu.
Marşın sözlerini baştan sona ezberlemeyenler öldüresiye dövülürmüş. Marşı sevenler bile nefret ederek tahliye olmuş.
Hadi o, 30 yıl önceydi. Ya şimdi?
Verdiğiniz ödev vesilesiyle son dönem gazetelere bir göz attım. Gözüme ilişen bazı haberleri paylaşmak istiyorum:
Geçen ekimde Suruç’taki Cumhuriyet Bayramı töreninde İstiklal Marşı okunurken 100 metre uzaktaki çarşıda marşı duymayıp yürümeye devam eden iki lise öğrencisi 140’ar lira para cezasına çarptırılmış.
Aynı ay, Manisa Salihli’de bir ilkokul müdürü, İstiklal Marşı töreninde yaramazlık yapan öğrencisini kürsüye çağırıp arkadaşlarının önünde eşek gibi anırmasını emretmiş. Yapmayınca uluorta tokatlamış.
Fenerbahçeli milli futbolcu Mehmet Aurelio, bir reklam filminde İstiklal Marşı’nı otomobilinde dinleyerek öğrenmeye çalışırken gösterilince ‘Marşımızı küçük düşürüyor’ diye RTÜK’e şikâyet edilmiş.
* * *
Saygıdeğer hâkimler,
‘İstiklal Marşı’yla terbiye etme’ politikasının son kurbanı benim.
Gerçekten son olmayı dileyerek kestiğiniz cezayı ve bahsettiğim anlayışı bir kez daha değerlendirmenizi rica ediyorum.
Mehmet Akif, evinin duvarına yazdığı ve ‘Milletimin kalbine gömdüm’ dediği marşın işkencede, törende, konserde dayak niyetine kullanıldığını bilse acı çekmez miydi?
‘Suçlular’ı marşı yazdırma cezasıyla terbiye edeceğinize, marşın şairinin devletin elinde bakımsızlıktan yok olan evinin bakımıyla görevlendirmeniz daha faydalı olmaz mıydı?
Marşımızla çatmayın bize kurban olayım!
Kahraman ırkımıza bir gülün; ne bu şiddet bu celal?
Başkaca bir yorumum yoktur.
Saygıyla arz ederim.”

8 Mart 2010 Pazartesi

BAL10



Balonum olsa uçursa beni yükseklere rüzgarım da umutlar istekler ve hayallerim olsa yön verse bana.Baksam yukarıdan insanlara küçücük kalsalar alçaklar dahada alçakta kalmaz mı merak ediyorum, nasıl gözükür acaba yukarıdan da parlar mı gözüme batar mı aşk yoksa balonla beraber uçar mı egolarım görmez mi olur gözlerim dinlemez mi olur beynim kalbi mi?
Yok yok bir balonum olsa ve uçsam sadece kurtulmak uzaklaşmak için yalan sahte insanlardan....

5 Mart 2010 Cuma

KARL LAGERFELD







Yılların başarılı modacısı Karl Lagerfeld kendine ait parfüm ve giyim eşyalarının yanı sıra fotografcılığa da el attı.Çektiği siyah - beyaz fotograflar da bir kez daha ne kadar yaratıcı ve başarılı olduğunu bence göstermiş oldu, ona eşilk eden modeller ise
Elisa Sednaoui ve Baptiste Giabiconi mükemmel uyum yakalamışlar

DİJİTAL MODA





Bu yazın modası nedir bilmem ama benim için bu yılın en göz alıcı modası dijital baskı kıyafetler.Hayatımızın her alanına giren teknoloji artık kendini modada da gösteriyor.
Peter Pilotto ve Mary Katrantzou benim en başarılı bulduklarım arasında, keşke erkekler içinde böyle bir akım olsa farklı pantolonlar ve gömlekler görebilsek etrafımızda sence de hoş olmaz mı ne dersin?

1 Mart 2010 Pazartesi

İMA TANITIM GÜNLERİ